top of page

YAŞAM UZUN BİR MÜCADELE YOLCULUĞUDUR


Kayıp şehrin harabeye dönmüş sokaklarından kaçıp, kendi yaşam alanımın sınırlarını çizebilmek umuduyla koyulduğum uzun bir tren yolculuğunda sana bunları yazıyor olabilmek beni fazla heyecanlandırıp ve hüzünlendirdi… Yolculuğumun sırasında birçok farklı kimliğe sahip insanları gözlemleyip onları kendi düşüncelerimin kalıplarına sokmam ahmakça bir tavır olsa da tuhaf bir his yaratıyordu bedenimde. Yüksek karlı dağların arkasında kendisini gizlemeyi başarmış güneş, yarım kalmış bir işi tamamlarcasına nihayet yüzünü gösteriyordu. Her durak öncesinde yolcu almak için duran tren, sanki hiç kalkmayacakmış gibi sessizleşivermesi içimde bir telaş yaratıyor olsa da birazdan hareket edeceğini biliyor olmam beni sevindiriyordu. Trenin hareketlenmesine birkaç dakika kala birbirlerinden ağlayarak vedalaşan insanlar sanki sevdiklerinin arkasında son defa el sallıyormuşçasına trenin gözden kaybolmasını bekliyorlardı. Kim bilir belki de son defaydı. Az önce bir cam kadar yakın olan insanlar biraz sonra bir can kadar birbirinden uzak kalıyor olmaları kalplerinde sayısızca açılan irili ufaklı deliklere neden olabilmekteydi. Belki kalplerimizde açılan deliklerden bihaber oluşumuz en karamsar nefretlere gebe kalmamızı sağlıyordu. Hep sevgiyle yoğurduğumuz renkte kalmalıydı kalplerimiz büyüdükçe küstahlaşan… Korkak ve kaygılı adımlar atarak yerime geçmeye çalışırken, sensörlü kapının beni görmesine rağmen açılmaması bende derin bir öfke uyandırsa da çok geçmeden açılması öfkemi bulanıklaştırdı. Yerime oturur oturmaz bez çantamda büyük bir hevesle çıkardığım tütünümün nemliliğinden kurtulmayı hedefleyip biraz kurumasını beklerken yanıma gelen; beyaz tenli, uzun ve şık giyinmiş bir adam “Bana da bir tane sarar mısın?” deyip benden olumlu bir cevap bekliyormuşçasına tebessümlü bir surat ifadesiyle yüzüme baktı. Ben de nemli olduğunu ve kurumasını beklediğimi ifade eden bir cümle ile adamı geri çeviriyorum. Ama halime acımış olmalı ki gömleğinin sol üst cebinde çıkardığı sigara paketinden bana iki tane tekel sigarasını bırakıp gözden kayboluyor.


Biraz sonra durduğumuz durakta kimi insanlar valizlerine eşyaları doldurup büyük bir hız ve telaşla trene yetişmeye çalışırken kimileri ise geride bıraktıkları tüm hüzünleri, acıları, anıları apar topar valize koydukları yetmezmiş gibi kursağında kalmış hevesleriyle yeni umutlar biçmek için sadece yola koyulmuşlardı tıpkı benim gibi. Soğuktan ellerinin üşüdüğünü hisseden çocuk, annesinin onları ısıtabileceği umuduyla gözlerine bakıyordu. Kısa ve hafif şişman, üzerinde kalın bir kaban, kolunda ise bordo el çantası olan kadın, çocuğunu görmezden gelip kendilerini uğurlamaya gelen yakınlarıyla, sanki bugüne kadar hiç konuşmamış gibi koyu bir sohbetin içine dalmıştı. Çocuk, annesinden bir hayır gelmeyeceğinin anlamıştır ki minnacık ellerini montunun cebine koyup kendi başının çaresine bakmayı denedi. Birçok kez yapmış olduğum bu uzun tren yolcukluklarında insanlar arasında en çok fark ettiğim ve imrenerek baktığım, yüzündeki çizgilerin birbirine karıştığı, sırtlarının kamburlaştığı, konuşmalarının ve yürümelerinin artık yavaşladığı yaşlı çiftler. Birbirlerinin üzerine o kadar çok titriyor olmalarını gördükçe kalbimde kocaman bir tebessüm oluşuyor. Çok samimi ve masumlar.


Yolların soluksuz ayazında tren, dağlarda karlara bürünmüş raylardan çok fazla ilerlemiş olmalı ki gözlerime bir yorgunluk çöktüğünü hissetmiştim. Birden karnım guruldamıştı. Karnımın guruldamasını açlıkla ilişkilendirebilirdim de kalbimin guruldamasını sevgisizlikle ilişkilendirebilir miydim diye düşünmeye başlamışken birden bire irkildim. Ve şimdi korktuğum yerdeydim cevabını bilmediğim en zor sorudaydım “nereye gidiyorum?” ben. Kalplerimizden açılan deliklerden kaçmak mı gerekiyordu yoksa kalıp onarmak için mücadele etmemiz mi gerekiyordu? Evet, bazen bırakıp gidilesi gereken yaşamlar var ancak biz neden her olumsuz bir durumla karşılaştığımızda henüz daha uçmayı beceremezken göç etmeye kendimizi mecbur hissediyoruz? Ya da bu denli mübalağaya gerek yok alışacağız çünkü insanız ve her canlı gibi tükenmeye mahkûmuz yeter ki içimizde biriktirdiğimiz tüm iyi duyguların çürümemesi için direnelim en azından ben öyle yapıyorum.


Herhangi bir anlam ifade etmeyen duyguların karşısında anlam ifade etsin diye harcamış olduğum zamanın acısından ve yorgunluğundan korkar oldum. Belki duygularımın sarsıntılarından ortaya çıkan çatlaklarından kurtulmayı beklemek yerine; çatlaklara umut doldurarak kendime sağlam bir yer yapabilirdim. Onca güzel şeyden sonra hislerimi teğet geçiyor olmana bir müddettir kızgın olsam da içten içe bunları sorgulayan bir yaşam elde ettim. Fakat anlıyorum kıçımızı yırtsak da bitmesi gereken her şey, mutlak bir değerle, eninde sonunda biter. Aksi olmaması için çabaladığımız her şey ama her şey, bizlere kocaman bir boşluk ve sancılı günler bırakmaktan başka bir şey bırakmayacaktır fakat mücadele etmekten asla kaçınmamalıyız. Evet, amacımız belki hislerimize karşı muazzam bir sonsuzluk elde etmek olabilir iyi de henüz keşfedemediğimiz sonsuzluk nedir peki? Bana göre bir tren yolculuğu olabilir bu. Her durakta yaşamıma ve sana dair birçok şey değişti belki değiştiğine dair kendimi kandırıyordum. Her durak, bana yaşadıklarımızın birer bölümünü anlatıyor gibiydi. Ve biliyorum ki hangi durakta inersem ineyim mutlaka yolculuğum sonunda dönüp dolaşıp aynı yere gelecektim. Aynı yere geliyor olsam da birçok şey yolculuk süresince benden getirdikleri ve götürdükleriyle büyük bir dirençle değişecekti. Yaşam da uzun bir tren yolculuğu değil miydi? Kimimiz en konforlu koltuklarda ve yataklarda seyahat ederken, kimimiz oturabilecek bir koltuk bulamaz ve bazılarımız belki de trene binebilecek bir bilet bulamazlar. Konforlu yerde oturanlar belki çokta mücadele gerektirecek bir durumları olduğunu görmezler ya da görmezden gelebilirler peki ya geriye kalanlar ne yapmalı? Sistemsel mekanizmanın yarattığı; fırsat eşitsizliklerine, adaletsizliğe, haksızlığa, insanlık onurunu kıran her şeye karşı mücadele edip direnmeli. Belki birbirimizi boğazlamayı kesip çocuklarımıza, daha yaşanılabilir duraklar bırakmak dünyada bırakabileceğimiz en büyük miras. Bunu; sevgiyle, aşkla, direnmeyle, mücadeleyle ve dayanışmayla yapabiliriz.


Hayatın kasırgası içinde, beni iyileştirmesi umuduyla çıktığım bu yolculuğumun sonuna geldiğimi, aynı durakta ineceğimiz yolcuların yine büyük bir telaşla valizlerini kapıya doğru götürürlerken fark ettim. Anladım ki çok yoğun duygularla hareket ettiğimizde bozguna uğrayabileceğimiz çok tehlikeli boşluklar oluşacaktır kafamızda. Elbette ki kötü günlerimiz olacaktır fakat yeterince dikkat etmemiş olmamızdandır ki iyi günleri görmezden gelip kendimize ve sevdiklerimize büyük bir haksızlık yapıyoruz. Ben kötü günler yaşadığımdan kaçmadım ya da gitmedim, biliyorum nereye gidersem gideyim dönüp dolaşacağım yer yine aynı olacaktı lakin ben yine aynı ben olacak mıydım? Bilmiyorum, kaçma veya gitme arzumuzu en çok tetikleyen şeylerden biri belki de belirsizlikleri duyumsuyor ve hissediyor olmamızdandır. Belirsizlikler, yarınlara dair kaygılarımızı dürtüklüyor ve içimizde koca bir endişe yaratıyor. Her seferinde beynimizde bir tür kaygı saldırıları olması beklentilerimizin yok olmasına sebep olmaktadır. Acaba hiçbir şey dair beklentimizi olmaması bize sınırsız bir özgürlük bahşediyor olamaz mı?


Bu tren yolculuğumun sonunda belki bize dair ufak bir not bırakmak özgürlüğü ve sonsuzluğu özetler nitelikte olabilir. Yaşadığımız o en acı ve umutsuz duyguların altında kalkıp yeryüzüne ve gökyüzüne selam verip sabahın havasını ciğerlerimiz dolana kadar içimize çekelim. Mücadele etmeye devam edip Nazım Hikmet’in “Günler” şiirinde yazdığı gibi inatla yaşamaya devam etmeliyiz.


geçip gitmiş günler gelin

rakı için sarhoş olun

ıslıkla bir şeyler çalın

geberiyorum kederden.


ilerdeki güzel günler

beni görmeyecek onlar

bari selam yollasınlar

geberiyorum kederden.


başladığım bugünkü gün

yarıda kalabilirsin,

geceye varmadan yahut

çok büyük olabilirsin


"Nazım Hikmet"


Follow Us
  • Facebook B&W
  • Twitter B&W
  • Google+ B&W
  • YouTube B&W
Recent Posts
Search By Tags
Henüz etiket yok.
bottom of page